"Kişi"ye Yönelmenin Bir Yolu: Suretin Yıkılışı ve Saklı Olanın Açılması
View/ Open
Access
info:eu-repo/semantics/closedAccessDate
2013-10Access
info:eu-repo/semantics/closedAccessMetadata
Show full item recordAbstract
Platon, felsefe tarihi ile ilgisinde son derece ilginç açılımlar taşıma kapasitesine sahip Mektuplar’ının (Epistles) ikincisinde, kendisinin hiçbir yazılı metninin (suggramma) bulunmadığını, kendisine aid olduğu söylenen eserlerin, aslında, Sokrates’in her dem güzel (kalos) ve taze (neos) kalarak tezahür eden (gignomai) sözlerinden oluştuğunu belirtir. Aynı hususu yedinci mektubunda daha da derinleştirerek ifade eden Platon, uğraştığı meselelerin söz kalıbına dökülemeyececeğini vurgular. Bu cihetten bakıldığında, yüzyıllardır Platon imzası altında okunan metinlerin sahibinin, bizzat Platon değil Sokrates olduğu açığa çıkmakta, ancak bu husus da, hiçbir yazılı metin bırakmayan Sokrates’e dair felsefi imgeyle tam bir tezat oluşturmaktadır (Bu minvalde, yine söz konusu Mektuplar ekseninde değerlendirildiğinde, felsefe açısından sorulması gereken temel soru, Sokrates’in değil, ama Platon’un “kim” olduğudur). Dahası, Platon diyaloglarının ana karakterlerinden biri olarak Sokrates de, Symposion adlı eserde, kendisine aşk (eros) üzerinden bağlanan ve kendisi ile güzellik alışverişinde bulunmayı arzulayan Alkibiades’e, sakın benim bir hiç oluşumu gözden kaçırmayasın, diye bir uyarıda bulunur. Bu uyarı ise hiç kuşkusuz, Platon’un Theiatetos adlı eserinde, Sokrates’in, “benimle temas edenler, ilk önce hiçbirşey bilmiyor gibi görünürler. Oysa tümü sohbetimizin davamı sırasında, kendileriyle başkalarının da tanık olduğu gibi, şaşırılacak ilerlemeler gösterirler. Bununla beraber benden, hiçbirşey öğrenmedikleri de açıktır. Bu güzel düşünceleri yalnızca kendi içlerinde bulurlar” şeklindeki ifadeleri ile tam bir tutarlılık içindedir. Şimdi, bu çalışmanın amacı, Türkçede “kişi’lik”, Latincede ise “persona” terimleriyle ifadesini bulan kavramın, Platon ve Sokrates figürleri üzerinden, çifte anlamını irdelemekten oluşmaktadır. Buna göre “persona” hem bir maske hem de maskenin taşıyıcısı anlamına gelir. İlk anlamı içerisinde düşünüldüğünde, ne Platon’un ne Sokrates’in yazılı hiçbir metni ve buna uygun bir öğretisi bulunamaz. Onlara yazılı bir metin atfetmek, fail suretler olarak kabul etmek bakımından onları maske olmaları cihetinden görmek demektir. Oysa “persona”nın ikinci anlamı bağlamında Sokrates ve Platon’a yaklaşmak ise onları, maskenin/maskelerin taşıyıcısı olarak kabul etmek olacaktır. Bu durumda asıl mesele, ne Sokrates’in ne de Platon’un maske anlamında “kim”liği olup, onların suret taşıyıcıları olma cihetinden suretsiz failler oluşudur. O halde, böyle bir kişinin muhatabı, bu kişiyle kurabileceği çifte ilişki imkanına göre ya kendisini onların tuttuğu aynada bir maske, yani bir suret olarak görecek; ya da onların tuttuğu aynada yansıyan sureti tahrip etme üzerinden, suretsize, suretli maskenin taşıyıcısı olan faile ulaşacaktır. Bu faile ulaşma tecrübesi de bilindiği üzere, saklı olanın açılması anlamında “aletheia”ya temas etme şeklinde gerçekleşecektir.