Dijital Aşklar: Sanallık ve Gerçeklik Arasında Bedenin, Mekânın ve İletişimin Tasarımı
Access
info:eu-repo/semantics/openAccessDate
2016Access
info:eu-repo/semantics/openAccessMetadata
Show full item recordAbstract
Günümüz modern toplumu, Zygmunt Bauman’ın deyimleştirdiği “akışkanlık” karakteriyle paradoksal biçimde çelişmeksizin kırılgandır. Özellikle metropol yaşamında ve siber-mekânda vücut bulan bu ikircikli durum, bir yandan kimliğin, ilişkilerin ve duyguların kontrolsüz devinimini vurgularken; öte yandan böylesi yönelimlerin kışkırttığı —yine Baumanca ifadeyle müphemlik, Richard Sennett düşüncesindeki maskeleşme ve Georg Simmel-vari kavramsallaştırmayla bıkkınlık ve kayıtsızlığın varlığını ima eder. Modernliğin gerçekliği kurgusaldır; çünkü gerçeğin kendisi yorucu ve tahrip edicidir. Artık bağlılık benliğin dışındaki kişilere ve değerlere değil; bizatihi ben’e içkin arzulara ve tutkulara yoğunlaşmıştır. Ne var ki her arzu yönelimi yeni bir tatminsizliği çağrıştırmakta; tutkularsa belli bir kısır döngü içinde kendi kendini çürütmektedir. Daha açık bir ifadeyle, modern bireyin süper-egosu çözülmekte ve bunun yerini sanal gerçeklikle formatlanmış bir siber-ego almaktadır. Özellikle aşk ilişkilerinde belirginleşen ve gözetim toplumu mitini eş zamanlı olarak hem yücelten hem de imha eden bu dönüşüm, bu makalenin ana temasıdır. Bu amaçla, Köprüdekiler filmi ve özellikle filmdeki Murat karakteri üzerinden aşkın dijitalleşmesinin sosyolojisi ele alınmaktadır. Bu, aynı zamanda, bir zamanlar efsanelere konu olan aşkın, akışkan ve kırılgan modernitenin ellerinde nasıl bir endüstri metaına evrildiğinin ve modern bedenlerin ekran karşısında neden ve nasıl dijitalleştiğinin de hikâyesidir. The present-day modern society is fragile paradoxically without contradicting with the character “liquidity” that is phrased by Zygmunt Bauman. The hesitant situation that is embodied particularly in urban living and cyber-space on the one hand emphasises the uncontrolled mobility of identity, relations and emotions, and on the other hand implies that such orientations stimulate the ambivalence again in Bauman’s sense, masks in Richard Sennett’s thought and bláse attitude and indifference in Simmelian conceptualisation. The reality of modernity is fictional because the real itself is painful and devastating. Attachment is no longer for individuals and values outside the ego, but rather for desires and passions inside it. However, each orientation evokes a new dissatisfaction and also passions perish themselves in a certain vicious cycle. More obviously, modern individual’s superego is detached and cyber-ego that is formatted through virtual reality takes its place. This transformation that is clarified especially in love patterns and that both glorifies and demolishes the myth of surveillance society is main theme of this paper. For this purpose, the sociology of digitalisation of love is dealt with through the film Köprüdekiler, and through Murat, one of the characters in the film. This is also the story of how love that was once the subject of legends evolves an industrial commodity in the hands of liquid and fragile modernity and, of why and how the modern body is digitalised in front of the screen.